4 Eylül 2012 Salı 0 yorum

Kayıt.

Kayıt günü birazcık ekşınlı geçti benim için. Sabah erken kalktım. Kahvaltı etmeye alışkın olmadığım için aylak aylak dolandım biraz. Bu arada benim bankaya gidip 10 lira yatırmam gerekiyor İETT kartları için. Biraz (!) geç öğrenmişim anlaşılan. Ben "Bankaya erken giderim ilk sırayı kaparım!" modundayım. 08:50'de bankanın önünde oldum, 9'da açılıyor banka. Bir de ne göreyim sırada 40 kişi var nereden baksan. Benimle aynı bölümü kazanmış bir arkadaş da orda, onun yanından kaynıyorum sıraya. (E daha yola çıkıcaz?)

29 numarayı aldım ben bankada. Arkadaşım da 27. Bekleme aşamasındayım. Bir türlü başlayamadı görevliler! Her şey bana ters gitmez umarım diye geçirdim içimden. Sonra ablam bankaya yanıma geldi ve görevlilere durumu açıkladı. Görevliler yaşlı müşterilerin olay çıkaracağını düşündükleri için kibarca reddettiler bu isteğimizi. Bize sıra gelmesine yaklaşık 10 dakika vardı sanırım. Gişelerden bir kadın yanımıza geldi. "Sizin aceleniz var duyduğum kadarıyla. Burada bekleyin yukarı çıkıp bir şeyler yapmaya çalışırım." dedi. Bekledik bir dakika kadar. Kadın "907 numara yanacak birazdan, sizin sıranız o." dedi. Teşekkür ettik görevliye. 10 dakika 10 dakikadır! Hemen 907 yandı ve yatırdık parayı.

Sonra yola çıktık. Babam çok iyi araba kullanır. Bir buçuk saatten kısa sürede gidebileceği yolu trafik dolayısıyla iki saatte aldık. İTÜ kampüsüne girdik, taksiyi uygun bir yere park ettik. Kampüste yemek yedik. Sonra yurtlara bakalım dedik. Kampüste bulmakta zorlandık en başka -garip bir şekilde-. İki yurda baktık. İki yurt da kayıt binasından çok uzaktı. İki yurt da birbirinden çok uzaktı. Yürürken ayakkabım yara yaptı ve yürümemi zorlaştıracak şekilde yara yaptı. (Reebok ulan bi de, yazıklar olsun.) Neyse çok umrunuzdaydı.

Kayıt binasının önüne döndüğümüzde iki buçuktu saat. Uzun kuyruğu görünce bize sıra gelmeyecek diye düşündüm. İşletme Fakültesinde okuyan öğrenciler olduğunu fark edince sıraya geçtim hemen. Ardımdan 2 kişi de hemen sıraya geçti. Biri tanıdık gibiydi. Sonra bana "Sen Burak'sın galiba" diyince Facebook'ta konuştuğum Berfu olduğundan emin oldum. Diğeriyle de tanıştık, Fatih'ti adı. İkisine de kanım ısındı. (Hatta Berfu Twitter'da görüp yazımı okur belki. Berfu slm. sdfgsdfg) Fatih'in bölüm birincisi olduğunu fark ettik konuşurken. Sıra ilerledi, kapıdan girdik derken bir de içeride sıra olduğunu gördüm. Bekledik, bekledik. Bölüm birincisinin dosyasını bulamadılar. (Koskoca İTÜ'sünüz ulan, bi dosyaya sahip çıkamadınız!) Bizden biraz fazla bekledi sanırım. -Ama çıkışta gördüm. Kaydı sorunsuzdu anlaşılan.- Kayıttan sonra da başka bir sıraya geçtik öğrenci belgesi için. Orada da bekledik bekledik. Sıra benden bir önceki arkadaşa geldi, ve ÇAT. Elektrikler gitti. Bilgisayar tekrar açıldı ÇAT. Elektrik yine gitti. Bu sefer bilgisayar gerçekten açıldı. ÇAT. Yazıcı bozuldu. Sonra bir daha denedik Ç- şaka şaka, bu sefer oldu işimiz. Alt kata gidip kur belirleme sınavına kaydoldum. Hazırlık atlama sınavına kaydetmeye çalışıyordu iki kişi herkesi. (BİR SENE MAÇKA'DA AYLAK AYLAK GEZMEK VARKEN NEDEN ATLAYAYIM HAZIRLIĞI?)

Sınava 45 dakika vardı. Biraz bekledim dışarıda ailemle. İşletme Mühendisliği Kulübü'nün standına gitmeyi akıl edemedim o sürede. Neyse, akşam buluşmaya gidecektim. Sınava girdim, İngilizce'me güvenirim ama tereddütte kaldığım çok soru oldu. Bakalım artık göreceğiz. Çıkışta İMK üyeleri ile standın önüne buluştuk ve Leman Kültür'e gittik diğer İşletme Müh. kazanan arkadaşlarla. Başta 7-8 kişiydik ama sonra 20 kişiye yaklaştı. Güzeldi ,erken kalkmak zorunda olmasam daha da güzel olurdu ama gruplaşma sezdim sanki. Belki ilk buluşma olduğu için herkes yanındakilerle konuştu. Ama gitmemekten iyidir yine! İlk birileri kalkacakken ben de onlarla birlikte kalktım çünkü daha Tekirdağ'a dönecektim. Bir arkadaş metroya kadar eşlik etti. Biliyordum ama emin olmam gerekiyordu. Osman Bey'e metroyla gidip Maçka kampüsüne kadar yürüdüm. Bizimkiler orada bekliyordu. Beklettiğim için biraz söylendiler ve Tekirdağ'a döndük.

İşte ben buraya yazayım da içimde kalmasın dedim. Kaç kere kayıt olucaz ki böyle? Umarım güzel geçer bu 5 sene.
29 Ağustos 2012 Çarşamba 0 yorum

İkinci öğretimler

Birinci öğretim ve açıköğretim öğrencilerinin harçları kaldırıldı. İkinci öğretimler doğal olarak tepkili bu konuya. Öncelikle fikirlerimin herhangi bir siyasi görüşle alakası yok, bunu baştan söyleyeyim. Haklıyım ya da haksızım, o da tartışma konusu.

Şimdi ikinci öğretim öğrencileri için "Parasını verir sabahları yatarım" mantığını düşünüyorum ben hep. Ama tabi asıl olay birinci öğretimlerden daha düşük puanla girmeleri. Bunu da "Bazı bölümlerde ikinci öğretim daha yüksek puanla alıyor." "10-20 puan var arada, ne düşük puanı." gibi söylemlerle çürütmeye çalışanlar var. Evet böyle alan bölümler var ama genellikle fen edebiyat fakültelerinde. Bu bölümlerin de bazılarının kontenjanları dolmuyor. Yıldız Teknik'e bakın bakalım, ikinci öğretimi daha yüksek puanla mı alıyor mühendis Ayrıca tercih yaparken istediği bölümünün önce birinci öğretimini yazmayan adamı anlayabilmiş değilim. Yazsaydın birinci öğretime giriyordun niye yazmadın denemedin o zaman şansını? 10-20 puan da farktır efendim. Ben 4 puan daha fazla yapsaydım endüstri mühendisliğine giriyordum. Şimdi 4 puan önemli bir fark olmuyor mu? Sonra bir de gece eğitimi var. Gece tüketilen enerji muhtemelen daha çok olacak. Tüm ülkede uygulandığını düşününce de maliyeti artacak gece eğitimin. Başka ülkelerde ikinci öğretim olayı var mıdır bilmiyorum ama olmayan ülkeler muhakkak vardır. Profesörler, doçentler örgün eğitimin yanı sıra gece de derslere geliyorlar. Bu da gözardı edilecek bir şey değil, önemli bir olay bence. Bu yüzden ikinci öğretimlerin harç ödemesinde bir yanlış görmüyorum.

Harç ödeyecekler tamam ama devlet de vur diyince öldürmüş. Birinci öğretim mühendisliklerin harçları 387 liraydı, ikinci öğretimlerin 1529 lira. Şimdi birinci öğretimler harç ödemezken 1529 lira büyük haksızlık. Benim düşüncem ikinci öğretimlerin yeni eğitim öğretim döneminde birinci öğretimlerin eski harç ücreti kadar harç ödemeleri.
26 Ağustos 2012 Pazar 0 yorum

Gülhan Şen ve Vampire Weekend üzerine.

Yazı başlığını gördüğünüzde ikisinin ne bağlantısı var diye düşünebilirsiniz. Gülhan Şen'i, Vampire Weekend'i ya da ikisini birden bilmeyenler olabilir. Vampire Weekend'i geçtim de Türkiye'nin en tatlı gezi programı sunucusunu da bilin arkadaş.

Kendisi hakkında fazla bilgim yoktur ama çok severim Gülhan Şen'i. 1978'de Bulgaristan'da doğmuş Gülhan Şen. Bulgaristan'dan Türkiye'ye gelmişler, belki gezgin ruhu ilk burada ortaya çıktı. Birçok program sundu, CNN Turk'te TV8'de çalıştı. Gülhan'ın Galaksi Rehberi ile tanıdım ben onu ama geç olsun güç olmasın. Farklı ülkelere olan ilgim, yurtdışına bir kez çıkmış olmam ve hedefimin bundan çok yukarıda olması ve bir de  Gülhan Şen'i bayağı sempatik bulmam -aramızda bu!- beni bu programa yöneltti diyebilirim. Sınav nedeniyle hafta sonu dersanede oluyordum. 2 haftada bir izleme şansı buluyordum sabahları. Öğlenci olduğumda kahvaltıyı yayın saatine denk getiriyordum. Kahvaltı da program da güzelleşiyordu doğrusu.

Vampire Weekend'e gelelim. Amerikalı bir indie rock grubu. 2 albümleri var. 2008'de Vampire Weekend, 2010'da Contra albümlerini çıkardılar. Buradan diskografiye ulaşabilirsiniz. Contra albümünün tepe noktaları gayet iyi. Ama ilk albüm ve singlelar için aynı şey söylenemez. Cousins'ın Billboard Hot 100 listesine girememesi!??! Vampire Weekend'in hemen hemen tüm şarkılarını severek dinliyorum. Israrla dinlediğinizde gerçekten sevdiriyor kendini şarkılar. Yeni bir albümün geleceğini duydum, umarım hak ettikleri değeri görürler bu sefer. İşte yeni albümden bir şarkı. Merakla bekliyoruz efenim.

                                 

Şimdi diyeceksiniz ki ne alaka Vampire Weekend ve Gülhan Şen. Hak ettiği değeri görmüyorlar, ortak yanları bunlar. Gülhan Şen Türkiye'deki en tatlı sunuculardan biri. Ortalama 50 dakika sürüyor program fakat bana 2 saat izlemişim gibi geliyor, o kadar da dolu bir program. Bu programın Türkiye'de çok izlenmemesi neden olabilir? Çok izlenmesi derken, en çok izlenen 10 program arasına  Program daha popüler bir kanalda yayınlansa, saati diziler gibi 8'e alınsa belki daha çok izlenir. Ama asıl soru böyle programları tercih ediyor muyuz ülke olarak? Bir şarkı yarışması başlıyor. Yarışmayı tek kişi kazanıyor, kazanamayanlar unutuluyor, bir süre sonra kazanan da unutuluyor. Kendimizi yırtarak oyluyor yarışmaları, favorimiz kazansın diye. Bana göre program dediğin insana bir şeyler katacak, az da olsa bir şeyler öğretecek. Gülhan'ın Galaksi Rehberi'nden daha iyisi var mı acaba gezi belgeseli konusunda. Adı Gezelim Görelim olan programdan çok da hayır beklemem ben, 9 saniye sürmüş olsa gerek ismini koymak. Ayna desek Samanyolu Grubunun okullarını tanıtıyor programın yarısında. Düşündüğüm başka bir şey de Gülhan Şen'in amacı daha çok para kazanmak mı, yoksa yaptığı işten keyif almak mı? Bence ikincisi. Amacı para kazanmak olsa, finansal destek bulup daha popüler bir kanalda yapabilirdi programını. Olsun, ben elimden geldiğince izlemeye devam edeceğim Gülhan Şen'i.

Son olarak söylemek istediğim, blog yazmada pek becerikli değilim. Amacım da genel olarak derdimi anlatmak, düşüncelerimi paylaşmak. Belki anlatırken başta yazdığım şeye döndüm, belki çok hata yaptım yazarken -yazdığımı kontrol etmek için okuduğum söyleyenemez-, belki de belli bir sıraya sokamadım yazmak istediklerimi ve karışık bir şey çıktı ortaya. Neyse, daha fazla karıştırmadan bitireyim ben, siz anladınız onu.
 
;